Monday, April 20, 2015

Restoran degerlendirmesi gibi oldu :D

Eveeet,

Cok zamandir yazmaya firsatim olmamisti, simdi bir firsat buldum.

Neler neler degisti, neler neler yasadim su son birkac ayda hayatimda... Ne guzel!

Gectigimiz haftasonu degil de ondan onceki haftasonu bir New York seyahatim oldu mesela.

Dillere destandi...

Uzun yillardir, hatta Amerika'ya ilk geldigimden beri cok sevdigim ve yakin takip ettigim sef Eric Ripert'in New York'taki 3 Michelin yildizli, dunyanin en iyi 5 restoranindan biri olan "Le Bernardin"e yeni isimi kutlamak icin gittim mesela.

Bastan sona tadim monusunu yemek icin ana salonda aylar oncesinden yer ayirtmak lazim. Ancak ben direk lounge tarafina gecip sadece bir cesit bir deniz urunu ve bir kadeh sarap ile Fazil Say konseri oncesi kendi zaferimi kendimle kutlamak istedim.

Gittim, bir guzel karsilandim, rezervasyonum olmadigini soyledim ve oturmak istedigim yeri soyledim. Cok buyuk bir nezaketle beni masama kadar goturduler. Ben bir kisi olarak bara yonlendirilirim saniyordum, ancak musteri memnuniyeti o kadar onemli ki, kendileri icin yogun saate gelecek olsalar dahi, beni bir kisi olarak masaya oturttular.

Hemen sonrasinda su tercihim soruldu. Normalde Amerika'da bir ya da en fazla 2 cesit su sunulurken Le Bernardin'in 3 cesit sunmasi dikkatimden kacmadi.

Sonrasinda cok kibar bir sarap tadimindan sonra icecegim saraba ve yiyeceklerime karar verdim.

2 adet bati yakasi kokenli istiridye ve sea scallop ceviche, yani deniz taragindan yapilmis ceviche ismarladim kendime.

Deniz taragi, guzeli son derece nadir bulunan ve son derece narin bir deniz urunu oldugu icin, onu denememin mutfagin sofistikeligini deneyimlemek acisindan en dogru tercih oldugunu dusundum. Ote yandan salmon rilette'de de aklim kalmadi degil, ancak onu da bir sonraki NY ziyaretimde yaparim diye dusundum.


Tahmin ettigim gibi sea scallop'u son derece buyuk bir ozen ve titizlikle islemisler ve sonucta kolaylikla "saheser" diyebilecegim bir yemek getirdiler onume.

Agzima bir lokma aldim, tadina vardim. Sonra getirdikleri ekmek tepsisinden sectigim ekmek ve fransiz tereyagini bulusturup bir de onun tadina baktim.

Bir yudum sarap aldim agzima ve sarabin asiditesinin, tereyaginin koyulugunu agzimdan temizleyisinin tadina vardim.

Tum bu keyfi, hatta sonrasindaki Fazil Say performansini, hatta ve hatta oncesince East Village'daki bir diger merakim olan Momofuku tecrubemi yasarken yanimda kimse yoktu.Ve ben bunlari tek basima yasamaktan hic gocunmadim. Yanimda olmak isteyene ardina kadar acmama ragmen kapilari, kimse yok ise yanimda, daha dogrusu olmasa bile, ben tek basima keyif alabilmeyi, kendi kendimle mutlu olabilmeyi becerebiliyorum ya, onunla bile ayri bir gurur duydum.

Anlamadigim bi duzeni var ya bu hayatin, benim cok yanlis geldigimi bana dusundurten,,,

Bu duzende yapayalniz kalmis olsam bile, artik bunu en guzel tabiriyle kaniksamis ve farkina varmis olarak devam ediyorum yoluma. Kendim icin belki de 30'lu yaslarimin basi icin koydugum hedefe, henuz 26 yasinda ulasmis olarak artik kendimin farkina daha cok vardigimi hissediyorum.

Mutluluklar, guzellikler, ya da acilar ve huzunler, bunlar hep paylastikca anlam kazaniyor orasi kesin. Ancak kimsesi de olmayinca insanin paylasacagi, o anda elinden tutup goturecegi; kendisiyle paylasip, kendi kendine yeni bakis acilari gelistirdigi oluyor insanoglunun.

En azindan, benim oyle oldu...